Avusturya’ya ilk geldiğinizde size ‘ilerde ne olmak istiyorsun?’ sorusu yöneltildiğinde, cevabınız ilginçmiş. Onu paylaşır mısınız bizimle?
O zamanlar beş buçuk yaşında bir çocuktum. Almancayı bilmiyorum. Tek tük kelimeler biliyorum. Komşu çocukları “ne olmak istiyorsun?” diye bana sorduklarında, ben de hep “krankenschwester (hemşire) olacağım” diyordum. Şimdi Salzburg’a gittiğimde o eski komşularımız hala bana “Ne oldun, krankenschwester olabildin mi?” diye takılırlar.
Sizi tıp okumaya iten neydi? Neden tıpı tercih ettiniz?
Buranın hayatı bizi tıp okumaya zorladı. Ben annemle sık sık doktora giderdim. Annem her doktora gittiğinde tercüman olarak beni yanında götürürdü. Tıp okumama biraz bu sebep olmuş olabilir. Ayrıca, güzel bir meslek.
Uzmanlığınızı yaptınız mı?
Aile hekimliğini bitirdim. İki yıldır akciğer uzmanlığı için ihtisas yapıyorum.
90’lı yıllarda üniversiteye başlamışsınız. O dönemdeki vizyonu göz önüne aldığımızda bırakın tıp okumayı, bir öğrencinin HTL gibi bir liseyi bile bitirmesi büyük bir iştir. Bu şartlar altında, o psikolojiden nasıl sıyrılıp da tıp okuyabildiniz?
Çok sevdiğim Avusturyalı bir arkadaşım var benim. Lisede sıra arkadaşıydık. Liseyi bitirdikten sonra ona hep okumak istediğimi söylerdim. O bana moral verdi ve dedi ki, ‘yapmak istiyorsan yap, bu kadar basit.’ O arkadaşın öyle demesi üzerine düşündüm ve “gerçekten, niye yapmayayım ki, yapanlar var, ben niye yapmayayım” diye düşündüm. O arkadaşım, kendime olan özgüvenimi tekrar kazandırdı bana. Onun haricinde bize yol gösteren yoktu.
Avusturya Tıbbi Danışma Birliği’nden (ATDB) bahsedelim biraz. Ne zaman kurdunuz bu derneği?
ATDB’yi 2001 yılında kurduk. Benimkine benzer bir geçmişi olan, üniversiteyi beraber okuduğumuz ve çok sevdiğim birkaç arkadaşımla beraber kurduk bu derneği.
Derneğinizin kaç üyesi var?
Biz üç kişiyle başladık, şu an 15 kişiyi geçmiş durumdayız. Türkiye’den gelen arkadaşlarımız da var ancak, çoğu burada büyüyen arkadaşlarımız.
Üyeleriniz arasında uzman doktor var mı?
Kalp uzmanımız ve akciğer uzmanımız var diyebiliriz. Şu an ihtisaslarını yapıyorlar. Genellikle aile hekimlerimiz var.
Avusturya’da yaşayan kaç tane Türk doktor var, sayısını biliyor musunuz?
Sayısını tam olarak bilmiyorum. Zannedersem Viyana’da 10 tane Türk doktorlar tarafından işletilen muayenehane var. Fakat yeterli sayıda uzmanımızın olmadığını biliyorum. Psikologlarımız, psikiyatristlerimiz de yeterince yok. Kadın doğum uzmanlarımız yeterince yok.
ATDB neden kuruldu?
Annemiz, babamız, akrabalarımız doktorlara hep bizi götürdüler, tercüman olarak. Bu ülkede her zaman dil sorunu oldu. Dertlerini, sıkıntılarını anlatamadılar. Dernek aracılığıyla insanlarımıza bir şekilde hizmette bulunalım istedik. Amacımız, buranın sağlık sistemiyle insanlarımız arasında bir köprü vazifesi görmektir.
Faaliyetleriniz nelerdir?
Değişik seminerler veriyoruz. Önleyici tıp alanında, her konuda insanlarımıza seminerler veriyoruz. Tansiyon, şeker, kalp ve akciğer rahatsızlıkları, sigara ve zararları gibi konular üzerinde duruyoruz. İlkini üç sene önce yaptığımız, Viyana Sağlık Şölenleri’ni her yıl yapıyoruz. Bu şölenlerde her alanda seminerler ayarlıyoruz. İlk sağlık şölenimizde Almanca, Türkçe ve Arapça dillerinde hizmet vermiştik. Hatta Sırpça ve Hırvatça da seminerler verdirmek istemiştik. Fakat onların burada fazla sıkıntıları olmuyor. Gördük ki, Sırpların ve Hırvatların dil sorunları olsa bile, din ve kültür faktöründen dolayı sistem onları çok rahat bir şekilde kaldırabiliyor. Zamanla bu şölenleri ve seminerleri yalnızca Türkçe yapmaya başladık.
Sağlık şölenlerinde ne yapıyorsunuz tam olarak?
Sağlık şölenlerimiz iki bölümden oluşuyor. Teorik kısımda, seminerler veriyoruz. İnsanları bilgilendiriyoruz. Seminerlerin sonunda dinleyicilere sorular yöneltiyoruz. Doğru cevap vermeleri durumunda, onlara tansiyon aleti vs. gibi hediyeler veriyoruz. Dolayısıyla, dinleyicilerimiz çok daha dikkatli dinliyorlar bizi. Pratik kısımda ise, şeker ve tansiyon ölçümleri yapıyoruz. Sorunları olan insanlarımızın sorunlarını çözüyoruz.
Seminerleri ve diğer çalışmaları ücretsiz mi yapıyorsunuz?
Evet, tamamen ücretsiz yapıyoruz. Sağlık şölenlerinde sponsorlarımız oluyor. Birtakım masrafları onlar karşılıyor.
İnsanlarımızın sigortaları varken ve dolayısıyla hastaneye, doktora ücretsiz gidip tedavi olabiliyorken, neden sağlık festivaline geliyorlar sizce?
İnsanlarımız hastanede bir Türk doktor olarak bizi görünce hemen dertlerini, sıkıntılarını açmaya başlıyorlar. İnsanlarımızın derdini anlayan biz oluyoruz. Avusturyalı bir doktorla konuşunca, o doktor problemin kaynağını anlayamıyor. İnsanlarımız “hastayım” diyorlar ancak, hastalıklarını anlatamıyorlar. Burada dil ve kültür önemli bir rol oynuyor. Mesela, vatandaşımız diyor ki, “ciğerim yanıyor” bunu bir Avusturyalı doktora söylediği zaman hiçbir anlam ifade etmiyor. Hâlbuki bunu bize söylediği zaman biz biliyoruz ki, bu kişinin sinir sistemi bozulmuş – Üzgünlük söz konusu. Avusturyalı bunu anlamıyor. Dolayısıyla, elli tane tahlil yapıyor ve bütün sonuçlar temiz çıkıyor. Çünkü ortada organik bir problem yok, sinirsel bir problem var. Bizim insanlarımızın rahatsızlıklarının yüzde 80’i psikolojiktir. Şimdi bakıyorum da annemle, doktorlara gide gele ben asıl o zaman doktor olmuşum. Annem sıkıntı geçiriyordu, bunalım geçiriyordu. Derdini anlatıyor anlatıyor fakat bir çözüm bulamıyordu. Bir hemşireden duydum, Türklerde Balkan Sendromu varmış.
Balkan Sendromu nedir?
Şöyle söyleyeyim: Derdi çok, ağrısı çok ama hiçbir şeyi de yok. Yani, tıbbi aletlerle görülemeyen hastalık. Yani ruhsal veya sinirsel hastalığa sahip olan hasta.
Avusturya’daki Türk doktorlar bir özel hastane kuramaz mı? Hukuken bu mümkün mü? Mümkünse neden kurulmuyor?
Hukuken bir engel yok. Birçok özel hastane var zaten. Hatta sırf Musevilere hizmet veren hastaneler bile var. Şu ana kadar Türk doktorların hastane açamamasının nedeni eleman bulunmamasıdır. Buna rağmen hastane kurulabilir ancak, siyasilerimizin bu noktada inisiyatif alması gerekiyor. Almanya’da böyle bir hastane huzurevi şeklinde Türkler için kuruldu. Aşçıları, hemşireleri, doktorları vs. hepsi göçmenlerin halinden anlayan kişilerden oluşuyor.
İnsanlarımız hastalıkları konusunda ihmalkâr davrandığı söylenir. Katılıyor musunuz buna?
Evet maalesef. Hastalanan birinin ilk önce ev doktoruna mutlaka gitmesi gerekir. Yılda bir sefer check-up (çekap) yaptırmak gerekir. Erkeklerin 50 yaşından sonra yılda en az bir defa ürologa görünmesi gerekir. Prostat kanseri müthiş bir şekilde artıyor. Bayanların da göğüs kanseri riskine karşı, 40 yaşından sonra yılda en az bir kez kadın doğum uzmanına muayene olması ve gerekirse mamografi çektirmesi şarttır. Erken teşhis konduğu zaman, göğüs kanserinin tedavisi yüzde 100 yapılabiliyor. Fakat teşhiste geç kalındığı zaman kişi hayatını kaybediyor.
Hastalığa yakalanmadan, hastalıklardan korunmak için neler yapmak gerekir?
Öncelikle yediğimize, içtiğimize çok dikkat etmemiz gerekiyor. Özellikle gençlerin sigaraya ilgi gösterdiğini görüyoruz. Bunun önüne geçmek gerekir. Akciğer kanserinin sebebi yüzde 90 oranla sigaradır. Sigaranın akciğer kanserinin yanı sıra pankreas, mide ve gırtlak gibi birçok kansere sebebiyet verdiği de biliniyor. O nedenle sigaradan uzak durmak gerekiyor. Bunların dışında spor yapmak çok önemlidir. En azından haftada iki defa koşmak, yürüyüş yapmak gerekir. Yeterli derecede sıvı tüketmiyoruz. Günde en az iki litre su içmek gerekir.
Avusturya’daki Türk toplumu içindeki ölümlerin başlıca sebebi nedir?
Başta kalp krizi ve beyin felci geliyor (hipertansiyon, şeker hastalığı, kandaki yüksek yağdan kaynaklanan hastalıklar). İkinci sırada kanserler geliyor (Bayanlarda göğüs kanseri, erkeklerde ise prostat kanseri). Üçüncü sırada ise akciğer hastalıkları geliyor.
Avusturya’da ortalama ömür oldukça yüksek. Avusturyalıların ömrünü uzatan nedir?
Avusturyalılar çok bilinçli yaşıyorlar. Yiyip içtiklerine dikkat ediyorlar. Avusturyalılar spor yapar, hareket eder, vücutlarını işletirler. Yiyip içtiğini yakar. Avusturyalılar tansiyonun, şekerin ne olduğunu çok iyi bilir mesela. Bilinçliler. Hastalıkları çok iyi tanıyorlar. Ayrıca, hastalığı bulunan Avusturyalılar da çok iyi eğitilmişlerdir. Hastalıklarını çok iyi bilirler, tanırlar.
Biraz da tıp eğitimini konuşalım. Tıp okumak için gerçekten çok çalışmak gerekiyor mu? Gençlere tıp okumalarını tavsiye eder misiniz?
Tavsiye ederim. Gerçekten çalışmak gerekiyor ancak, abartıldığı kadar değil. Arkadaşlarımız teorik hayattan pratik hayata geçtikleri zaman biraz zorlanıyorlar. Buranın tıp eğitimi iki sene öncesine kadar teoriyle pratiği birlikte görmenize engel idi. Son yıllarda okurken pratik de yapabiliyorsunuz. Tıpta çok fazla nöbet var. Bu nöbetler yorucu oluyor.
Tıp okumak isteyen bir öğrencinin hangi özellikleri taşıması gerekir? Herkes doktor olabilir mi?
Doktor olmak isteyen bir öğrencinin öncelikle insanları sevmesi gerekir. İnsanlarla diyalog kurmayı, konuşmayı sevmelidir. İkincisi, başkası için zaman harcayacağını bilmesi lazım.
Okurken ve şuan mesleğinizi icra ederken, göçmen kökenli olduğunuz için herhangi bir sıkıntıyla karşılaştınız mı?
Bu ülkede yabancı olmak aslında sorun değil. Dil bildikten sonra problem yok. Ama şu da var, ben acil serviste çalışırken, yaşlı bir bayan hastam vardı. Tedaviden çok memnun kaldı. Tedaviden sonra, “Doktor Bey, siz nerelisiniz?” diye sordu. “Tahmin edin” dedim. “Macar olabilirsiniz, ya da İtalyan olabilirsiniz” dedi. “Bilemediniz, ben Türküm” dedim. “Eyvah! Nasıl olur, siz Türk müsünüz?” dedi. Bu olay beni şoke etti. Kadına neden eyvah dediğini sorduğumda ise, “Biz, Türkleri bu şekilde başarılı bilmiyorduk” dedi.
Kendi ağzından Mehmet Gürsoy:
1971 Manisa doğumluyum. 77’de Avusturya’nın Salzburg kentine işçi olan babamın yanına geldim. İlkokul, orta ve liseyi Salzburg’da bitirerek üniversite okumak için Viyana’ya geldim. 1993’te girdiğim üniversiteden 2000 yılında mezun oldum. Beş çocuk babasıyım.
Menaf Alıcı - Osman Timurtaş